Yeniden merhaba Aziz Çanakkale…
Kısa bir süre önce yeniden geldim bu canım topraklara. Çünkü karşı konulamaz bir ruhu,bir tılsımı var bu şehrin.
Bu ruhu tanıyan, yolu bir kez bu topraklarla kesişmiş hiç kimsenin artık kayıtsız kalamayacağı, geçmişte cehennem, bugün ise cennet bu şehir.
Bu öyle bir ruh ki, daha Bolayır civarlarında içine çekmeye başlıyor insanı. Dağında, taşında bir
Gazi Mustafa Kemal görüyorsunuz önce. Gelibolu’dan geçerken o kanlı savaş ortamı geliyor gözlerinizin önüne ve Mehmetçiklerimizin ‘’ Allah Allah’’ nidaları ile ölüme koştuklarını hissediyorsunuz, Akbaş Şehitliği önünden geçerken, onlara cevap olarak ‘’Hakkınızı helal edin Şehidim’’ diye içinizden geçirerek, ruhlarına dualar gönderiyorsunuz.
O ruh ki, Kabatepe, Conkbayırı, Kemalyeri, Kanlısırt, Anafartalar, anıt mezarlarında savaşın en kanlı günlerinde ve en çaresiz anlarında 57. Alayın gözünü kırpmadan ölümüne savundukları ve geriye tek bir erin sağ kalmadığı şanlı direnişini gözleriniz yaşararak anımsarken belki boğazınız düğümleniyor ister istemez.
Mustafa Kemal’in göğsündeki saatine şarapnel parçası isabet etmesi sonucu Gazi ünvanını aldığı Conkbayırı savaşlarını, Koca Seyit’in koskoca savaş gemisinin batması ile sonuçlanan o top atışında, 251 kg ağırlığındaki mermiyi o topa nasıl sürdüğünü hayal etmekte zorlanıyorsunuz.
Elleri kınalı 15 ‘liler ve Galatasaray Lisesi öğrencileri karşılıyor sizi, üzüm hoşafı dolu bir tas uzatıyorlar. Bir asker, ayağında yemeni , yaralı bir düşman askerini kucaklayıp emniyetli sayılabilecek bir köşeye taşıyor.
Kilitbahir müzesine uğramamak olmaz. Orada, imkansıza şahitlik ediyorsunuz. Mermilerin havada çarpışarak içiçe geçmiş olduğuna inanamıyorsunuz. Mühimmat üstünlüğüne hayret ediyorsunuz kapitalist düşmanın ve kendi askerlerinizin zavallı çaresizliğine bir kez daha içiniz yanıyor.
Toprağa nakşedilmiş ‘’ Dur Yolcu ‘’ anıtına bakıp , rengini Atalarımızın kanından almış ve bugün semalarımızda özgürce dalgalanan bayrağımıza bakarak gururdan göğsünüz kabarıyor.
Şehitliğe gittiniz mi hiç? Ya da gitmeyen kaldı mı hala ?
Şehitlikler arasında dualarla dolaşırken, isimlerine, nerelerden geldiklerine, yaşlarına hiç dikkat ettiniz mi bu mezar taşlarının?
Ülkemizin heryerinden yalınayak koşarak vatan savunmasında canlarını siper ederek toprağa düşmüş bu adamlar, bu çocuklar, kimi dedesi, kimin dayısı, kimin büyük büyük amcası hiç düşündünüz mü?
Herşey başkalarının başına gelir diye düşünenlerdenseniz, orada bir durun. Yanıldığınızı söylemek zorundayım.
Bu yaşıma kadar o şehitlikte bir parçamın yattığından benim de haberim yoktu. Abideyi ilk ziyaretimde muazzam bir atmosfer, tüm kalbimi kaplamıştı. Abide, büyüsü ve ruhu ile, beni küçücük kılmıştı oracıkta.
Bu ruh hali içinde, mezar taşlarını okuyarak, dualar göndererek aziz şehitlerimizin ruhuna, ilerliyordum ki bir mezarın başında adeta taş kesildim. Büyük dedemin kardeşi olduğunu düşündüğüm, hatta neredeyse o an emin olduğum bir mezar taşıydı gördüğüm.
Şimdiki teknolojide herşey mümkün artık, hemen soyacağıma baktım, yetinmedim şükür ki hala hayatta olan 90 yaşındaki annemi arayarak teyit aldım. Yanılmamıştım. O an orada bir parçamın yatıyor olması bambaşka bir boyut kazandırdı ziyaretime.
Daha bir benimsedim, sahiplendim, gurur duydum, acı çektim, ve ne yalan söyliyeyim utandım.Emanetlerine yeterince sahip çıkamadığımız için , bugünlerde hoyratça tükettiğimiz dağlarımızdan, denizlerimizden, toprağımızdan, ağaçlarımızdan, velhasıl, bu vatan uğruna toprağa düşmüş, can vermiş bize cennet bir vatan bırakmış olan şehitlerimizden utandım.
Şimdi bu şehirde ve tüm ülke sınırları içinde özgürce yaşıyorsak, Bir Cumhuriyet aydını ve kadını olarak hertürlü hakka sahipsek, Erkek kadın elele halay çekip özgürlük şarkıları söyleyebiliyorsak, bir zamanlar savaşmış olduğumuz dedelerin torunlarını ağırlayabiliyorsak ,toprağın altında ve denizin dibinde yatan şehitlerimiz sayesindedir. Ve biliyoruz ki, Şehitler abidesi sadece bir semboldür ve bu şehrin her santimetresinde atalarımızın kanı , kemikleri mevcuttur. Bu toprakları kutsal kılan ruh da budur.
‘’ Sen Şehit oğlusun, incitme, yazıktır Atanı
Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı’’
Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın.
Çanakkale destanı bu ülkenin ilk tapusudur ve Lozan ile perçinlenmiştir. Bu uğurda analar evlatlarından, kundaktaki bebelerinden, taze gelinler henüz doyamadıkları kocalarından, elleri kınalı gençler ömürlerinden vazgeçmişlerdir.
Emperyalist devletler yüz yıl önce ele geçiremedlkleri topraklarımıza hala ağızlarının suyu akarak bakmaktadırlar.
Bizim, vatanımıza sahip çıkmak gibi kutsal bir görevimiz vardır, çünkü bizim başka bir vatanımız yoktur ve olmayacaktır
Bugün gelinen noktada bu neyin şımarıklığı, neyin vurdumduymazlığı ve acizliğidir?. Vatan savunması sadece topla tüfekle olmaz, Yakmayın, yıkmayın, eğitim verin, önlem alın, sahip çıkın , ceza verin, ne yaparsanız yapın , Atalarımızın ruhlarını inciterek kemiklerini sızlatmayın . Bu gidişe bir dur demek. lazımdır ve ‘’Muhtac olduğun kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur. ‘’
Ortak duygularımızı kaleminize çok güzel aktarmışsınız, yazılarınızı merakla bekliyorum. Başarılar silerim
Çok iyi ve güzel anlatım,kutlarim..