Aslında ekonomi konusuna yabancı olduğumu düşünürdüm. Paramın kıymetini bilmediğimi söylerdi annem. Haklı derdim, paramın kıymetini bilmem ben. Cebimde varsa harcarım yarınım belli mi ki? Herkesin yarınını düşünerek yaşadığı bu Türkiye’de bugün var ama yarın olacağı belli olmayan parayı dert etmediğim için gamsız oluyordum. Açıkça konuşursak ekonomik krizlerin baş kaldırdığı, milletin aç susuz sokaklarda kaldığı, insanların parası olmadığı için intihar ettiği bir Türkiye’de cebimde kalan son 10 lirayı dert etmediğim için asi olmuştum. Her şeyi bir kenara bırakalım. Tüm ekonomi vesveselerini boş verelim. Biraz gerçekleri yazıp gerçekleri okuyalım.
İthalat ne durumda? İhracat ne durumda? Bilmeyiz, ben bilmem, o bilmez, bu bilmez. Kimse alımı satımı bilmez. Devletin işinin içine girmez ancak sokakta mendil satan çocuklar bilir.
12 yaşında sokaklarda melodika çalan Ömer’i bilmez mesela kimse. Önüne mikrofon uzatıldığında hayallerini bile dile getiremeyen o çocuk ailesini o yaşta geçindirmek için çabalıyordu. Ailesi karton topluyordu ancak geçinemiyorlardı “zor durumdayız ablacım” demekle yetinmişti. Aslında bir baksak şu an halimize ne farkımız kaldı değil mi Ömerlerden, Alilerden…
Aile geçindirmek için çalışma yaşının 10’a düştüğü bir sistemdeyiz. Çoluk çocuk demeden iş-işçi sınıflandırılmasının yapıldığı bir sistemde.
O yüzden ekonomiyi saraylarda oturan, ay sonunu nasıl getireceğiz demeyen, çocuklarını küçük yaşta çalıştırmak zorunda kalmayan insanlar konuşmamalı diye düşünüyorum.
Ekonomiyi pazar masrafı göremediği için “Pazar toplansın öyle atılan sebzeleri alacağım.” diyen teyze konuşsun. Sokak röportajında “Her şey çok pahalı ben evlatlarıma meyve alamıyorum.” diyen amca konuşsun. Çocuğu harçlık istediğinde cebinde son 1,5 lira olduğu için intihar eden o adamın eşi konuşsun. Yüksek mevkii de olanların konuştuğu ekonomi saray ekonomisidir. Halk sarayda değil, sokakta yaşamaktadır.
Selcan ULUÇAY
Selcan kızım bu ülkenin seni ve senin gibi yürekli yazarlara ihtiyacı var
başarılarının devamını dilerim