8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
Çoğu insanın sokaklara çıkıp Kadın Hakları diye haykırdığı gün bugün.
Televizyonlarda kadınların yaptığı işlerin boy boy yayınlandığı her zaman olduğu gibi ölen kadınların göz ardı edildiği gün bugün. Hakları vardı elbet. Onlarda kadındı. Elleri hamurlu olan da vardı, kalemden kâğıttan başka dostu olmayan da. Onlarda kadındı ya güya. Onlarda evin dişi kuşuydu. Başka kadınların kınalı kuzusuydu. Unutulan onca kadının ardından kadın hakları diye bağıran insanların zamanında darp raporlarını, isyan çığlıklarını göz ardı eden kişiler olması kadar acı ve iki yüzlüydü bu hayat. Kadındır çoğumuza göre toplumun yapı taşı. Kadın varsa hayat vardır. Boşuna mı toprak ana demişler. Üretkenlik sembolü, süreklilik timsalidir kadın. Kadın anadır, yardır, hayattır. Yani öyledir. Öyleydi ya da. Şimdilerde anlamını yitirmiş olsa bile hala bir yerlerde herhangi bir evde yaşam demektir kadın. Renkli sayfalarda, pırlanta ışıltıları arasında paylaşıldığı gibi değildir ana.
Ben size kendi annemden bahsedeyim. Kendini bildi bileli çocukları için aç karnına çalışan. Aç yatan, açıkta yatan ama çocuklarının böyle olmasına müsaade etmeyen pelerinsiz kahramandır annem. Tarla, bağ, bahçe demeden; iyi-kötü, var-yok demeden çalışan melektir benim annem. Şimdi derseniz eğer herkesin aniçinde kalnesi kendine melektir diye, doğru derim. Herkesin annesi kendine melektir. Ama benim annem öyledir ki kol kırılır, yen içinde kalır. Bu şekilde davranır. Annemin ağladığını çok nadir gördüm ben. Kahkahasını da çok nadir duydum gerçi. Gülerken gözlerinden yaş gelen, üzüntüsünü gülüşlerinin ardına gizleyen biridir benim annem. Benim annem böyle de ya dışarıda ki anneler nasıllar hiç düşündük mü? Anlatayım size…
Bir odaya kapatılmış, güneş yüzü görmeyen, iki öğün dayak yiyip bir kuru ekmekle karın doyuran anneler var. Ne kadınlar günü ne de emekçi kadınlar günü. Bugün dünya kahraman kadınlar günü. Çünkü ne onların çektiği acıyı çekebiliriz ne de ortak olabiliriz. Onların derdini sırtlanamaz, yüklerini hafifletemeyiz. Temennimiz olmalı bizim. Bunca acıyı çeken kadınların sesi olmadık ya tek temennimiz olmalı onların yaşadıklarını yaşamamak için. Tek temennimiz olmalı kaderimizi kendimiz yazmamız için. Kadına şiddetin acı yüzünü 11 yaşımda Özgecan Aslan ile tanıdım ben. Hayalleri olan idealist 19 yaşında bir genç kızdı. 2015 yılında ilk kadına şiddet haberimi onunla izlemiştim ne acı. Devamı gelmez denmişti bana. Kandırılmıştım baya baya. Çünkü devamı geldi. 19 yaşında otobüste hunharca katledilen Özgecan’dan sonra nice Özgecan’lar katledildi. İlk bildiğim oydu ancak son olmasını beklerken sadece bir başlangıç olduğunu öğrenmek ne yalan söyleyeyim biraz canımı yaktı. Şu kısacık yaşamımda kaybını gördüğüm Şule Çet’ler, Emine Bulut’lar, Leyla Aydın’lar… Ve daha adını hafızamıza kazıyamadığımız vahşice katledilen annelerimiz, kızlarımız, kardeşlerimiz. Şimdi soruyorum size bugün sokaklarda kadın hakları diye bağıran yetkililer bu zamanlarda neredeydiler? Bu kadınların hakları yok muydu da en erken bu insanlardan vazgeçtiler? Bunca kadın yerine katledilen yüksek mevkiideki kadınlar olsaydı? Onlar da mı birkaç hafta sonra unutulacaktı? İki şiir iki şarkı ile tarihe mi gömüleceklerdi? Yoksa onların da mı davasına takipsizlik kararı verilecekti? Etek giymiş! Baya da kısa boyu. Bu yolun yolcusuymuş zaten mi denilecekti? Ne kadar acı değil mi? Ortada ölen kadınlarımız, kızlarımız var. Ancak biz kılık kıyafetini, yüzündeki makyajı, saçını başını konuşuyoruz. Bugünse eğer bunları dile getirme günü getirelim. Ne kanun ne de anayasa hiçbir mevkii, makam durdurmadı ne yazık ki bu katliamı. Sıradaki benim annem olmasın, senin kardeşin olmasın, onun kızı olmasın. Eğer bugünse konuşmanın günü. İşte bu. İşte son söz, son haykırış bu. Dökülen gözyaşlarıyla kızlarının mezarını sulayan anneler var. Anne ölme diye haykıran 10 yaşındaki çocuklar var. Unutmayın olur mu? Ne sözleşmesi varsa imzalansın ne kurtaracaksa bizim kadınlarımızı kabul edelim. Kurtaralım bir kadınımızı daha kaybetmeden. Bir kişi daha eksiltmeyelim kadınlar günü kutlamalarından. Sesi bastırılan kadınların sesi olalım. Görmeyen gözleri, duymayan kulakları olalım. Hep bir olalım, beraber olalım.
Acısını kaleme almadığım, çığlıklarını duyuramadığım tüm kadınlardan özür diliyorum. Bu özrü kendimce borç biliyorum. Çünkü biliyorum ki kader yazılmıştır ancak değişmesi imkânsız değildir. Kader vardır. İmkan da vardır. Şimdiye kadar gördüğüm, tanıdığım tüm emekçi kadınların, tüm kahraman kadınların, tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü Kutlu Olsun. Hep var olun.
Selcan Uluçay