Kosova’da Maiyet Memuru olarak göreve başladı. 1912 yılında başlayan Balkan Savaşına kadar görevine devam ettikten sonra yedek subay olarak orduya katılıp, Kumanova Cephesi’nde Sırplara karşı savaştı. Vardar ordusunun bozguna uğrayıp geri çekilmesiyle, Osmanlı birlikleri dağıldı. Hamdi Bey 200 kişilik bir kuvvetle, çarpışa çarpışa çete savaşı yaparak Edirne’ye, Şükrü Paşa kuvvetlerine ulaştı.

10 Temmuz 1913 tarihinde Osmanlı kuvvetlerinin Edirne’yi geri almasından sonra, Edirne Polis Müdürlüğü İdâri Bölüm Başkanlığı’na, birkaç ay sonra da Demirköy Kazası kaymakamlığına tayin oldu. 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı çıktığı esnada kaymakamlık görevini yürüttüğü için savaşa katılmadı. 1915’te Malkara, 1916’da Keşan, sonra da Balıkesir’in Sındırgı ilçe kaymakamlığı görevine getirildi. Ardından Temmuz 1917’de Edremit kaymakamlığına atandı.

Edremit’te görevini yerine getirirken, Nisan 1919’da Damat Ferit Paşa tarafından ittihatçı olduğu gerekçesiyle görevden alınarak hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Bir süre Ayvalık’ta Ali Çetinkaya’nın, sonrasında da Balıkesir Mutasarrıfı ve yakın arkadaşı olan Tunalı Hilmi’nin yanında kalıp bu durumdan kendini kurtararak, Yunan işgali altındaki Burhaniye’ye gidip bölgede yeni kurulmuş olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde faaliyet göstermeye başladı.

Bu cemiyet adına Biga ve Yenice bölgelerinde önemli işler başardı. Aralarında Akbaş Cephaneliği baskını da vardır ve Mustafa Kemal’in Nutkunda sözü edilmektedir.

1919’da 1. Balıkesir Kongresi, Alaşehir Kongresi ve 2. Balıkesir Kongresi’ne katıldı. Bu kongrelerde bazı cephelerin kurulması kararlaştırıldı. Anzavur Ayaklanması yüzünden çok fazla cephane harcanmıştı ve kurulacak cephelere gerekli olacak mühimmatın karşılanması en büyük sorunu teşkil ediyordu. Bu sebeple Akbaş Cephaneliği’ne el konulması, dönemin Balıkesir 61. Ordu komutanı Kazım (Özalp) Bey’in ve Hamdi Bey’in fikri olarak ortaya atıldı.

26 Ocak 1920’de Gelibolu Yarımadası’nın doğusunda bulunan Akbaş Koyu’nda Senegallilerden oluşan Fransız kuvvetlerinin koruması altındaki cephaneliğe iki koldan baskın düzenlendi. Tarihe Akbaş Baskını olarak geçen, Senegalli sömürge askerlerinin direniş göstermedikleri bu harekâtta çok sayıda silah ve cephane ele geçirildi.

Hamdi Bey’in ismi ağızdan ağıza yayılmıştı. Sevilen, sayılan, dürüst ve cesur bir idareciydi. Görevine bağlı, resmi işlerde disiplinli, tehlikeye atılmaktan asla korkmayan bir yapısı vardı. Aslında zamansız ölümüne de böylesi cesur bir hareketi sebep olmuştu.

Yönettiği Akbaş Cephaneliği Baskınından sonra Biga’da görevliyken isyancılarla başa çıkamayacağını anlayınca, Yenice’de saklanan silah ve mühimmatı kurtarmak için yola çıkmıştı. Anzavur Ahmet kuvvetlerinin saldırıları sırasında, 17 Şubat 1920 günü Yenice’ye yakın olan Yukarı İnova Köyü’nde yakalanıp esir alındı. Ertesi gün bin bir işkenceyle Biga’ya götürülürken Kırkgeçit denilen yerde öldürüldü. Hamdi Bey’in son sözleri şöyle olmuştu: “Bu yaptıklarınızın hesabını mutlaka vereceksiniz. Kuvayı Milliye yalnız ben değilim, Kuvayı Milliye bütün millettir!”

Hamdi Bey’in cesedi isyancılar tarafından Biga’ya getirilip ayaklarından bir arabanın arkasına bağlanarak bütün sokaklarda sürüklenmiş ve “Kuvayı Milliyecilerin sonu budur!” nidalarıyla halka teşhir edilmişti. (18 Şubat 1920)

Hamdi Bey’in cesedi yaklaşık beş gün boyunca sokak ortasında terk edilmiş halde kaldı. Korkudan, kimse gelip cenazeye sahip çıkamadı. 14. Kolordu komutanı Yusuf İzzet Paşa Biga’ya gelerek Hamdi Bey’in ve yol arkadaşlarının cenazelerini Küllük mezarlığına defnettirdi. Cumhuriyet’in ilanından sonra cenazesi bulunduğu yerden alınıp başka bir yere nakledildi, 1941 yılında ise törenle Biga şehitliğine gömüldü.

1900-1923 yılları arasında milletimiz çok acı çekti ve bu vatan, topraklarımızın dört bir yanındaki Hamdi Bey gibi kahramanlar sayesinde kurtuldu. Bu dönem birçok eve ateş düşürdü, birçok ocağı söndürdü, nice felâketler yaşandı ama sonunda milletimiz kadın, çocuk demeden büyük bir dirayetle ve mücadeleyle düşmana karşı koyarak topraklarına sahip çıktı.

Hamdi Bey Edremit Kaymakamı olduğunda henüz 31 yaşındaydı, kasabanın ileri gelenlerinin ve öğretmenlerinin yardımıyla Edremit Darül-Eytamı’nı (Edremit Yetimler Yurdu’nu) kurmuştu. Görevinden ayrıldığında orada 105 şehit çocuğu barınma imkânı bulmuştu.

25 Nisan 1918 yılında Darül-Eytam’ın bir odasında kurduğu Edremit İdman Yurdu, daha sonrasında Gençlik Kulübü olarak çalışmalarına devam etmiştir. Bu genç ve idealist kaymakam bir basımevinin kurulmasına ve gazete çıkarılmasına da öncülük etmiştir. Kasabanın imar planını çizdirmiş, elektrik getirmek için etütler yaptırmış, kanalizasyon sisteminin inşaatını başlatmıştır.

Hamdi Bey 33 yaşındayken kongrelere katılmış, Akbaş Baskınını 34 yaşındayken gerçekleştirmiş ve yaklaşık bir ay sonra da şehit olmuştur. 34 yaşında…

25 yaşında Ast teğmen olarak diplomasını aldığı düşünülecek olursa; sadece 9 yılda yaptıkları gerçekten takdire şayandır. O, şimdi elimizi kolumuzu sallaya sallaya gezebilmemizi, geceleri rahat uyuyabilmemizi, çocuklarımızı ölüm korkusu olmadan okula gönderebilmemizi ve huzur içinde yaşayabilmemizi sağlayan kahramanlardan biridir. O, güzel Edremit’imize değer katmış bir vatanseverdir. Şehitlerimize olan borcumuzu bir kez daha hatırlayalım istedim. Hamdi Bey, ruhun şâd olsun.

Sevgiyle kalın…