İnsanı durmadan tüketmeye yönlendiren sistem, insana şunu yap bunu yap der. İnsanı kendi saçından, yaşanmışlığın tanığı olan kırışıklarından vazgeçerek özgürleşeceğine inandırır. Bu sistemden kaçmak isteyenler, nefes alabilmek için doğal yaşam denilince akla ilk gelen yerleşim birimi olan köylere yerleşmek ister. Durum bundan ibaretken, sanki son zamanlarda da köylüler köylüğünden mi utanıyor gibi bir algı oluşturulmak isteniyor.
Oysaki ekolojik yaşam, köyün kendi öz yaşamıdır. Köylülerimiz, bu gerçeği hiçbir zaman unutmamalıdır. Çalışan, üreten, değerlerine sahip çıkan bireyler olarak hayatlarına devam etmelidir. Dedelerinden ve ninelerinden öğrendiklerini yerine getirmeye devam edip, bütün bu kadim bilgileri olduğu gibi gelecek nesillere aktarabilmelidir. Sevgili okurlarım, düşünsenize köylüler, kendi köyünde kahvede otururken köylerine dışarıdan gelip yerleşenlerin tarlada çalıştığını. O zaman dışarıdan gelenler mi köy halkından daha köylü mü olur? Nasıl bir yanıtınız olur bu soruma?
Yoksa siz de köylerdeki yaşamın çoktan değiştiğine inanıp, artık zeytin de, tarım da para yok mu diye düşünmektesiniz. Üretmek yerine, tarlalarını, zeytinliklerini, meralarını ve bahçelerini satmasınlar da ne yapsalar mı diyorsunuz. Sevgili okurlarım, aman sakın öyle bir düşünceye kapılmayın. Gelin şimdi, hep birlikte doğaya gidelim. Kendimize dönelim. Günümüzde üretim araçlarının kimin elinde olduğunun farkına varalım. Baktık ki köylü bu konuda can çekişiyor. O zaman, işte şimdi doğal yaşam alanlarına sahip çıkma zamanı. Ve hep birlikte diyelim ki; İnsan anasından babasından kalan anılarını ve tarihini satmaz. Köylülerimiz, özel şirketlerin değil devletin kendilerine hizmet getirmesi gerektiğinin farkındadır. İşsizlik, parasızlık gibi geçici bir süre için olumsuzluk teşkil eden durumların, kendi vatanını satmak için bir neden olmadığını hepimizden çok iyi bilir. Ve derler ki; cebinde paran yoksa umudun var. Vatanını, köyünü savun.
Sevgili okurlarım, tekrar en başa dönersek. Yani sözde modern olana yaklaştırırken aslında insanı özünden koparan şu sisteme. Büyükşehirlerde modern sitelerde yaşayan insanlar, giderek kaybolan güven duygusu yüzünden mi yoksa güvenlikçi baskısını hissediyor? Yine aynı nedenlerden dolayı mı çocuklar artık sokakta oynayamıyor? Evlilik, cinsellik, güzellik, ilişki gibi alanlardaki uzmanlar hayatımıza yön verirken aslında kimyamızı mı bozmaktadır? İnsan ölüm döşeğindeyken kendi malını mülkünü satmak isteyen emlakçılar ile tanışacak kadar ruhsuzlaşamaz değil mi?
Ve son olarak size sormak istiyorum, sevgili okurlarım; sizin gerçeğiniz ne üretmek mi? Tüketmek mi? Yapamadığınız şeyler için pişmanlık duymak mı? Yanlışını bilirsen kaybetmezsin. İşte bu yüzden her şey bizim elimizde. Özgür olmak da bağımsız olmak da… İnsanın insana yabancılaştığı bir dünyaya hayır!
İnsanı durmadan tüketmeye yönlendiren sistem, insana şunu yap bunu yap der. İnsanı kendi saçından, yaşanmışlığın tanığı olan kırışıklarından vazgeçerek özgürleşeceğine inandırır. Bu sistemden kaçmak isteyenler, nefes alabilmek için doğal yaşam denilince akla ilk gelen yerleşim birimi olan köylere yerleşmek ister. Durum bundan ibaretken, sanki son zamanlarda da köylüler köylüğünden mi utanıyor gibi bir algı oluşturulmak isteniyor.
Oysaki ekolojik yaşam, köyün kendi öz yaşamıdır. Köylülerimiz, bu gerçeği hiçbir zaman unutmamalıdır. Çalışan, üreten, değerlerine sahip çıkan bireyler olarak hayatlarına devam etmelidir. Dedelerinden ve ninelerinden öğrendiklerini yerine getirmeye devam edip, bütün bu kadim bilgileri olduğu gibi gelecek nesillere aktarabilmelidir. Sevgili okurlarım, düşünsenize köylüler, kendi köyünde kahvede otururken köylerine dışarıdan gelip yerleşenlerin tarlada çalıştığını. O zaman dışarıdan gelenler mi köy halkından daha köylü mü olur? Nasıl bir yanıtınız olur bu soruma?
Yoksa siz de köylerdeki yaşamın çoktan değiştiğine inanıp, artık zeytin de, tarım da para yok mu diye düşünmektesiniz. Üretmek yerine, tarlalarını, zeytinliklerini, meralarını ve bahçelerini satmasınlar da ne yapsalar mı diyorsunuz. Sevgili okurlarım, aman sakın öyle bir düşünceye kapılmayın. Gelin şimdi, hep birlikte doğaya gidelim. Kendimize dönelim. Günümüzde üretim araçlarının kimin elinde olduğunun farkına varalım. Baktık ki köylü bu konuda can çekişiyor. O zaman, işte şimdi doğal yaşam alanlarına sahip çıkma zamanı. Ve hep birlikte diyelim ki; İnsan anasından babasından kalan anılarını ve tarihini satmaz. Köylülerimiz, özel şirketlerin değil devletin kendilerine hizmet getirmesi gerektiğinin farkındadır. İşsizlik, parasızlık gibi geçici bir süre için olumsuzluk teşkil eden durumların, kendi vatanını satmak için bir neden olmadığını hepimizden çok iyi bilir. Ve derler ki; cebinde paran yoksa umudun var. Vatanını, köyünü savun.
Sevgili okurlarım, tekrar en başa dönersek. Yani sözde modern olana yaklaştırırken aslında insanı özünden koparan şu sisteme. Büyükşehirlerde modern sitelerde yaşayan insanlar, giderek kaybolan güven duygusu yüzünden mi yoksa güvenlikçi baskısını hissediyor? Yine aynı nedenlerden dolayı mı çocuklar artık sokakta oynayamıyor? Evlilik, cinsellik, güzellik, ilişki gibi alanlardaki uzmanlar hayatımıza yön verirken aslında kimyamızı mı bozmaktadır? İnsan ölüm döşeğindeyken kendi malını mülkünü satmak isteyen emlakçılar ile tanışacak kadar ruhsuzlaşamaz değil mi?
Ve son olarak size sormak istiyorum, sevgili okurlarım; sizin gerçeğiniz ne üretmek mi? Tüketmek mi? Yapamadığınız şeyler için pişmanlık duymak mı? Yanlışını bilirsen kaybetmezsin. İşte bu yüzden her şey bizim elimizde. Özgür olmak da bağımsız olmak da… İnsanın insana yabancılaştığı bir dünyaya hayır!