Yavaş kavramı, günümüz hızlı modernleşmesine ve insanların tek tipleşerek bir tüketim kalıbı içine sokulmasına tepki olarak doğmuş kültürel nitelikli toplumsal bir harekettir. Hareketin temeli yaşam kalitesinin artırılması felsefesine dayanmaktadır. Yaşamın her alanında, yaptığımız faaliyetlerin keyfini çıkarmak, bir zaman kısıtlaması içinde olmamak anlamına taşımaktadır. Yavaş kavramı, insanlar üzerinde bu konuda farkındalık yaratarak, her şeye gerektiği kadar vakit ayırlamalarını amaçlamaktadır.
Hızlı ve Yavaş felsefelerinin karşılaştırıldığı çalışmalarda, hız sözcüğü büyük kent sistemleri ile örneklenmiştir. Hız, düşük kalitede, sürdürülebilirliği olmayan, eşitsiz bir yaşamın olduğu, adeta kopyalanmış gibi birbirinin aynı yapılar ve yaşam tarzlarından oluşan, yerel tarih ve kültürel özelliklerin göz ardı edildiği yapıların oluşumuna neden olmaktadır. Yavaşlık ile kişiye özgü üretimi ve tüketimin sağlandığı kişilere birden fazla alternatif arasından seçim şansı sunulduğu, sürdürülebilirliğin desteklendiği, yüksek kaliteli üretimin yapıldığı, yerel ve geleneksel özelliklerin dikkate alındığı yapıların oluşturulduğundan bahsedilmektedir.
Slow Food (Yavaş Yemek), 1986 yılında İtalya’nın Roma şehrinde açılmak istenen uluslararası bir fast food zincirinin protesto edilmesinin ardından kurulmuştur. 1986 yılında önderliğini Carlo Petrini’nin yaptığı eylemciler, küreselleşme, yemek alışkanlıklarının tek tipleşmesi, hızlı tüketim ve endüstriyel tarımın gelişimi olarak sıralayabileceğimiz olumsuzlukları protesto etmek amacıyla bu eylemi gerçekleştirmişlerdir. Bu eylemin gerçekleştirilmesinden 3 yıl sonra (9 Kasım 1989) ise Slow Food Manifestosu imzalanarak Slow Food resmen kurulmuştur.
Yemeğin bir sosyalleşme aracı olarak kabul edildiği Slow Food hareketinde, Fast Food’un insan ilişkilerine ve sağlığına zarar verdiği, Slow Food’un ise bir masa etrafında yerel gıdalardan tat ve lezzet alarak kişilerin sosyalleşmesine katkı sağladığı düşüncesi ve misafirperverlik anlayışı ön plana çıkmaktadır. Böylece yerel ürünlerin üretimi, tüketimi, yerel üreticinin korunması, sağlıklı ve lezzetli besin gibi ilkeler bu hareketin hem küreselleşme karşıtı hem de sağlıklı besin konularında faaliyet gösterdiğini ispatlamaktadır.
Kentlerin ve ülkelerin dışa bağımlılığını önlemek için bölgesel üretimin ve üreticilerin desteklenmesi, yerel nitelikli ürünlerin kullanımının teşvik edilmesi, bölgesel ve sürdürülebilir kalkınma kavramı ve Slow Food’un bir etkileşim içinde oldukları sonucunu doğurmaktadır. Slow Food resmi internet sitesinde yer alan ve Slow Food hareketinin felsefesini açıklayan bölümünde; Slow Food’un, hem insanların kendi gelişimleri hem de dünyanın gelişimi için önemli olan, tüm insanların gıdalara ulaşabildiği ve gıdalardan keyif alabildiği bir dünya öngördüğü belirtilmektedir. Hareket, lezzetlerin ve kültürlerin tek tipleşmesinin yanında çokuluslu gıda endüstrilerinin kontrolsüz gücüne ve endüstriyel tarıma karşıdır, yemeğin kültür, siyaset, tarım ve çevrede dâhil olmak üzere hayatın birçok yönü̈ ile bağlantılı olduğuna inanmaktadır. Slow Food organizasyonu, bizim gıdaları tercihlerimiz, gıdaların ekimi, üretimi ve dağıtımı konularını etkileyerek birçok olumlu değişikliği beraberinde getirecektir görüşünü benimsemektedir.
Slow Food hareketinin temel yaklaşımı gıda kalitesi olmakla birlikte, gıda kalitesinin sağlanması için birbiriyle ilişkili üç kavramın varlığına dikkat çekmektedir: İyi, temiz, adil. İyi ilkesi ile taze ve lezzetli mevsimlik ürünlerin hem yerel kültürün bir parçası olduğu hem de kişisel olarak bireylerin duygularını tatmin edeceği anlatılmaktadır. Temiz ilkesi, gıda üretimi ve tüketiminin çevreye, hayvanlara ve insanlara zarar vermeyecek biçimde gerçekleştirilmesini, adil ilkesi ise tüketiciler için uygun fiyatların belirlenmesi, üreticiler için ise uygun koşullar ve fiyatın belirlenmesi anlamına gelmektedir.