Ülkeler yaşadıkları bölgelere göre değişen kültürel varlıklara sahiptir. Birbirine yakın olan ülkeler arasında dil tercihleri de hemen hemen aynıdır, sadece lehçe farkı olabilir. Ülkemiz yedi bölgeden oluşuyor. Yedi bölgeye bakıldığında ve hatta birbirine yakın olan şehirler ve havalisinde şive, nişan, düğün, giyim kuşam farkı ortaya çıkar. 11 ilçesi bulunan ve birde merkez ilçesi olan Çanakkale, ilçelerinde hangi şiveye daha yakın. Bir gün yolunuz bu ilçelerin birine düştüğünde bu konuşmalara kulak misafiri olduğunuzda şaşırmamanızı isterim.
Çanakkale, binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış, gerek mimarisinde, gerek yaşam tarzlarından izler taşımaktadır. Avrupa ve Asya kıtası üzerine kurulmuş olan bu güzel şehir, adına destanlar yazılıp, dünyaya Çanakkale’nin geçilmez olduğunu 18 Mart 1915’te tüm dünyaya göstermiştir. Çanakkale’yi iki bölgede anlatırsak daha iyi olur. Avrupa yakasında kalan Eceabat, Lapseki ve Gelibolu ilçelerinde Trakya ya yakınlığı dolayısıyla Trakya şivesi daha yaygındır. Asya yakasına bakıldığında Çan, Ezine, Ayvacık, ve Yenice ilçelerinde özellikle yerli köylerinin konuşma ağzı ege şivesi bir karışımı çıkar karşınıza. Sevgili okurlar gelin hep birlikte hangi ilçe hangi şiveyle konuşuyor size bu konuşmalardan bahsedeceğim.
AYVACIK
Eski ismi Ayvalıoba olan Ayvacık Çanakkale’ye bağlı şirin bir ilçedir. Kuzey Ege’nin sakin ve huzurlu köşelerinden biri olan ilçe, sırtını Antik dönemlerin efsaneleriyle beslenen İda Dağı'na yani Kazdağı’na dayayan; yüzünü birçok efsanenin doğuşuna kaynaklık eden Ege Denizi'ne çeviren, yeşilin ve mavinin en güzel tonlarının yaşandığı bir kavşaktır. Çaldıran Savaşı’ndan sonra Tebrizli Ümmühan Hatun tarafından kurulan ilçe başlıca gelir kaynağı turizm, hayvancılık, zeytincilik ve halıcılıktır. Yörük ağırlıklı olan bu ilçe kendine has bir konuşma tarzı vardır. Şivesindeki en fazla dikkat çeken kelimeler şunlardır. Gıdışım: Arkadaşım yerine kullanılır. Areklik: Ahretlik anlamında yakın arkadaşlar arasında kullanılır. Gobak: Çam kozalağı. Dada: Çocuk demek. Terezlemek: Düzenlemek. Yovuz: İyi. Dingin: Zayıf. Aba: Ceket. Koz: Ceviz. Hışdınlamak: Konuşmak, ses vermek. Çolungur: Çam kozalağı. Dömen: Dolandırıcılık olayları. Aga: Abi. Aba: Abla. Kostak: Güzel olmuşsun.
BAYRAMİÇ
Bayramiç ve yöresi İlkçağlarda Truva Krallığının sınırları içindedir. Ortaçağ boyunca büyükçe bir Rum Köyü olarak kalmıştır. Bizanslılara bağlı olduğu dönemde bugünkü Tepe Camii’nin bulunduğu yerde bir Kır Kilisesi bulunmaktadır. Genellikle hayvancılık yapan göçebe halk, bayramlarda ve dini günlerde burada toplanmaktadır. Bayramiç 1357 Yılında Türklerin Rumeli’ye geçişleri sırasında Süleyman Paşa tarafından görevlendirilen Ahi Hızır Emir Bey tarafından fethedilmiş ve Emir Bey Bayramiç’e yerleşmiştir. O sıralarda esas şehir Menderes Çayı kenarında ve Dut alan denilen yerdedir. Ahi Hızır Emir Bey Tepe Camii’ni yaptırmıştır. Bundan sonra, Türk boyları bu Camii etrafına ve bugünkü şehir merkezine yerleşmeye başlamışlardır. Önceleri göçebe halk, bayramlarda ve dini törenler için buraya toplanıp dağıldığından, bayram yeri anlamına “Bayram İçi” veya “Bayram İçin” adı verilmiştir. Bu söyleyiş zamanla “Bayramiç” şeklini alarak kasabanın adı olmuştur. Çanakkale’nin güneyinde yer alan Bayramiç’in % 63’ü ormanlarla kaplıdır. Elma, zeytin, armut, badem ve şeftalisi ve tahinli helvası ünlüdür. Bu yörede kullanılan kelimelerin bazıları şöyledir. Bazı örnekler vermek gerekirse: Netcen: Ne yapacaksın.Nere: Nereye. Hura: Bura. Hindi: Şimdi. Aeliiiiiiiiiiiiii! yiimeeginiii yie: Ali! yemegini ye. Ayten git yıtagı yaz, deyzengiller aradı, musafır gelceklermis yatya!: Ayten git yatak hazırla, teyzen aradı, misafir geleceklermiş yatıya. Beeenziiin bitti gari: Benzin bitti. "la Mıstaa enki süraayi verive baken" : Mustafa şu sürahiyi ver.
BİGA
Biga Marmara Bölgesi’nin güneybatısında Biga Yarımadası’nda yer alan, Çanakkale’nin şirin bir ilçesidir. Biga antik çağlarda adı efsanelerde geçen Granikos olan Kocabaş Çayının sağ tarafında bir alana yerleşmiş. Biga adını Yunancada kaynak ve pınar anlamına gelen Pega sözcüğünden günümüze gelerek Biga adını almıştır. Biga eşsiz doğasıyla, tarihiyle, havasıyla, sessizlik ve huzuruyla adeta gönlümüzde yer edinmiş bir yer. İlçe turizm açısından oldukça gelişmiş olan Biga’da aynı zamanda yemek ve restoran bakımından da çeşitlilik oldukça fazladır. Özellikle mangal formatında restoranların oldukça meşhur olduğu bölgede; köfte ve peynir helvası da yöreye has lezzetlerin başında gelmektedir. Muhacir, Pomak, Çerkez, Kumuk, Mubadele Muhaciri, ve Bozlar (Yörüklerin) bulunduğu ilçede şivelerde değişiklik kazanıyor. Bu yörede kullanılan kelimelerin bazıları şöyledir. Aba: Abla; yün giysi; çul. Abba
ÇAN
Çan ilçesinin 1 beldesi ve 67 köyü vardır. Karakoca Ovası, Bahadırlı Ovası, Helvacı Ovası en önemli ovalarıdır. İlçenin tek akarsuyu olan Kocabaş Çayı (Granikos) 90 km. uzunluğundadır. Tarihi kaynaklarda Çan’ın şimdi bulunduğu yerde Gergithes adına rastlanmaktadır. 1999 yılında bulunan Çan Lahdi, yerleşimin, M.Ö.4. yüzyıla uzandığını göstermektedir. On dördüncü yüzyılın ortalarında Osmanlı topraklarına katılmıştır. 1945 yılında Biga ilçesinden ayrılarak Çanakkale iline bağlanmıştır. Çan’ın önemli değerlerinden birisi de 1957 yılında kurulan Çanakkale Seramik Fabrikalarıdır. Çan Termik Santrali de bölgedeki önemli sanayi kuruluşlarındandır. Bu fabrikalar sayesinde Çan, Çanakkale’nin diğer ilçelerinden farklı olarak, günümüzde bir sanayi merkezine dönüşmüş, ilçenin ekonomisi de bunun üzerine şekillenmiştir. Bugün Çanakkale Seramik Fabrikaları Türkiye’nin en büyük ve en köklü seramik fabrikalarıdır. Seramikte fabrikalaşmaya gidilmiş olsa da, halı, kilim dokumacılığı ile diğer el dokumacılığı sınırlı da olsa sürdürülmektedir. Çan ilçesinde muacır , pomak ve yörükler yaşamaktadır. Muacır köylerini sıralarsak Söğütalan, Okçular, Maltepe, Küşükpaşa, Kocayayla, Hacılar, Etili, Emeşe, Doğaca, Derenti, Danapınar, Bozguç, Bostandere, Asmalı, Ahlatlıburun, Terzialan, Uzunalan’dır. Bu köylerde yaşayan vatandaşlarımız hala eski gelenek ve göreneklerini sürdürmektedir. Konuşma dilleri atadan bugüne kadar unutulmadan günümüze kadar gelmiştir. Bunlardan bazılarını sizlere paylaşıyorum. Arık: Bir deri bir kemik, zayıf. Atacak: Çocukların kuş vurmak için kullandığı çatal bir dal ve esnek lastik ve meşinden yapılmış alet; sapan. Avlu: Bahçe. Bakraç: Metal (genelde bakır) kova. Bıldır: Geçen sene. Bici: Civciv. Bostan: Karpuz. Buba: Baba. Çatrık: Yol ayrımı. Çüğdürmek: Ayakta işemek. Domatis: Domatez. Düven: Öküze bağlanarak harman yapmaya yarayan altı çakıllı alet. Ferece: Kadınların dışarı çıkarken giydiği, siyah kumaştan, boynu büzgülü, bileğe kadar uzanan palto. Gocuk: Kaban, mont. Göynük: Olmuş meyve epey olgun. Isçak: Sıcak. İnge: Yenge. Kızan: Çocuk. Kosa: Uzun saplı orak. Köstek: Takoz. Kufa: Kova. Künah: Günah. Mavurlu: sıfat. buruk bir tat. örn:"armut hoşafı pek mavurluymuş". Pança: Avuç. Pantul: Pantolon. Papara: Sütün içine ekmek doğranmasıyla oluşan yemek. Pelik: Saç örgüsü. Peşkir: Havlu. Potur: Pantolon. Saya: Çevresi çitle çevrili hayvan ağılı. Şarpa: Eşarp. Taliga: Basit at arabası. Tentene: Dantel. Tete: Teyze. Tokurcun: Ekin demeti. Tööle: Öyle. Töbüle: gibi sıralayabiliriz. Yörük olan köylerimizde hemen hemen diğer ilçelerde yazdığım gibi aynı kelimeleri konuşuyorlar.
EZİNE
Antik çağlarda şimdiki askeri kışlaların üzerinde bulunan Çaltıkıran Tepe'de kurulmuş bir yerleşim merkezidir. Bu yerleşim merkezi Malazgirt savaşından sonra Danişment Türklerinin Anadolu’nun batısına yerleşmeleri sırasında çıkan muharebede tahrip edilmiştir. Türkler eskiden kurulmuş olan yerin yanında Danişment adı ile yeni bir yerleşim merkezi kurmuşlardır. Mahalli rivayetlere göre Danişment Türklerinin Beyi olan Abdurrahman Bey, şimdiki Ezine’nin bulunduğu yerin güney kenarında Ulu Camii inşa ettirmiştir. Caminin yapılışının amacı cuma namazının kılınması ve bu vesile ile civar köylerin halklarının haftada bir kez merkeze inerek kaynaşmanın sağlanmasıdır. Buraya Farsça Cuma anlamına gelen AZİNE demişlerdir. Kentin oluşumu bununla başlamış ve Azine sözcüğü zamanla Ezine olmuştur. Darı: Mısır. Hindi: Şimdi. Ülen beri bak: Bana bakarmısın. Gocamış: Yaşlı. Emmeeee: Amanın değişim geçirmiş hali. Len bizim oğlan: Bakarmısın bizim oğlan. İlana: Lahana. Iscak: Sıcak. İlan: Yılan. Daş: Taş. Yemiş: İncir. Napduruyon: Ne yapıyorsun. Aretlik: Arkadaş. Dada: Çocuk. Domat: Domates. Bakıver: Bakarmısın. Hincik: Hemen. Ezine sahil şeridinde kaldığı için Ata Demirel’in dediği gibi bu bölge ege şivesine daha yakındır.
ECEABAT
Gelibolu Yarımadası’nın batı ucunda, Avrupa yakasında yer alır. 490 km² yüz ölçümü ve 12 köyü olan şirin bir ilçedir. Anafartalar ve Ece ovaları başlıca düzlük alanlarıdır. Kış mevsimi yağışlı, yazları sıcak ve kurak geçer. Eceabat çok sayıdaki tuğla ocaklarıyla bir dönem Çanakkale’nin tuğla ihtiyacını karşılamıştır. Çanakkale seramikleri üretimi açısından önemli bir merkezdir. Çanakkale’den feribotla Avrupa yakasına geçerken manzara büyüleyicidir. Sizi “DUR YOLCU” yazısı karşılar. Eceabat İskelesi yerleşimin nabzı gibidir. Kilise Tepesinde 2010 yılında başlatılan arkeolojik kazılardan Eceabat’ın en erken tarihi hakkında edinilen bilgiler, bize Tunç çağı olarak adlandırılan M.Ö. 3000 yıllarında burada yerleşimin var olduğunu göstermiştir. 1926 yılında Gelibolu’nun İlçe haline getirilmesi ile her ikisi birden Çanakkale iline bağlanmıştır. Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, Gelibolu adını taşısa da Eceabat ilçesi sınırları içindedir. Yarımadanın güney ucunda, Eceabat ilçesinin hemen hemen tamamını kapsayan ve Çanakkale Boğazı'nın Avrupa yakasında 33.000 hektara yayılan büyük bir parktır. 1973'te kurulmuş olup, B.M.Milli Parklar ve Koruma Alanları listesinde yer almaktadır.
GELİBOLU
Çanakkale Boğazı’nın başladığı yerde kurulan Gelibolu’nun, Saroz Körfezi kıyıları tamamen temiz kumsallardan oluşmaktadır. Korudağı’ndan doğan Kavak Çayı, bu bölgeyi sulayan tek hayat kaynağıdır. Kente ve yarımadaya isim babalığı yapan antik kentin ilk olarak ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olmamakla beraber, şimdiki ilçe toprakları üzerinde kurulmuş olan Gallipolis olduğu bilinmektedir. Gallipolis ismi Gazi Süleyman Paşa’nın 1354 yılında bu bölgeyi fethetmesinden sonra “Gelibolu” olarak kullanılmağa başlanmıştır. Antik dönemde Khersonesos olarak bilinen yarımadanın adı da, zaman içinde Gelibolu Yarımadası’na dönüşmüştür. Avrupa’ya geçmek isteyen Türkler için, eşi bulunmaz bir köprü vazifesi gören Gelibolu, Osmanlı Devletinin deniz üssü haline gelmiş, burada bir tersane inşa edilmiş, böylece Osmanlı’nın Akdeniz’e açılan kapısı olmuştur.
LAPSEKİ
Marmara Denizi’nin Çanakkale Boğazı ile birleştiği noktada, Anadolu yakasında yer almaktadır. Merkez dışında 2 belde, 42 köyü bulunmaktadır. Erken dönemlerde “Pityusa”, sonraları “Lampsakos” olarak adlandırılmıştır. Roma Dönemi’nin önemli şehirlerinden biri olarak karşımıza çıkar. Şimdiki Lâpseki kentinin altında zaman içinde lahitler ve kitabeler bulunmuştur. M.Ö.V.yüzyılda Lampsakos’da yetişen tarihci Kharon, doğa bilimci Anaksagoras, Metrodoros ve Anaksimenes gibi önemli isimler Lampsakos’u dönemin ünlü bilim ve felsefe merkezlerinden birisi yapmıştır. Lâpseki ve Çardak iskeleleri, İstanbul’un fethine kadar, Osmanlı kuvvetlerinin Rumeli yakasına geçiş güzergâhı olarak kullanılmıştır. İlçenin en büyük ovası, Umurbey Ovası’dır. Bu bölgede şeftali ve kiraz yetiştirilir.
Eceabat, Lâpseki, Gelibolu Trakya’ya yakınlığı dolayısıyla Trakya şivesi fazla konuşulur olmuş. Konuşulan bazı kelimler şöyledir. Domatis: Domates, Patatis: Patates, Fasille: Fasulye, Dağya gitmek, Kızan, Beya, More, Mari, Artlim, Yapüüm, edüüm: Ne yapıyorsun, Geliyom, Gidiyom: Gidiyorum, Gapçık Aazlı, Domatiz, Suvan, Abee Eyyy, Naabüsün, Merabayın, Kovalak, Sefte, Naabarsın, Te orda, Heralım ki (herhalde demek istiyoruz burada), Kirpit: Kirbit, Kiprik, Ümmühan: Ümmaaan, Salih amca: Salaga, Süleyman: Sülman, Hüseyin: Üseyin (ve daha abartılı biçimde) Üssüün, Bahriye yenge: Barenge, Hatice teyze: Hatçe tete, Fatma yenge: Fatmenge, Yağlıtohumlar: Yaltomlar, Ispanak: Hıspanak, Soğan: Suvan ya da suuaan, Üçyüzaltmıbeş: Üjjyüz alttmışbeyyyjjj gibi daha sayamadığımız birçok kelime vardır.
YENİCE
Kazdağlarının kuzey yamaçlarına kurulmuş, Çanakkale’nin en zengin bitki örtüsüne sahip ilçesidir. Yenice ve çevresi Agonya olarak bilinen biri büyük iki vadinin içinde yer alır. 1 beldesi 73 köyü vardır. İlçenin iklimi Akdeniz, Karadeniz ve kara ikliminin karışımı olan Marmara iklimi özelliklerini gösterir. Dikkat çeken özelliklerinden biri bitki örtüsüdür. %70’i ormanlarla kaplıdır. Yenice ormanlarında fotoğraf makinanızla dolaşırken eşi bulunmaz görüntüler yakalama şansına sahip olabilirsiniz. Çanakkale’nin Yenice ilçesi özellikle sahip olduğu ormanlar ile turizm açısından çok değerli kaynaklara sahiptir. Endemik Kazdağı Göknar’ı (Abies egui-trojani) ve nadir bulunan türler bakımından da dikkat çekicidir. Kazdağı Göknarı adını Troia Antik kentinden almakta ve bu türe sadece Kazdağları’nda rastlanmaktadır. Yenice, trekking, termal turizm, doğa sporları, kuş gözlemciliği gibi alternatif ve ekoturizm olanakları bakımından bir cazibe merkezidir. Yenice’nin sahip olduğu 13 gölet muhteşem bir doğal görüntü sunmaktadır. Köylerinin tamamı, ziyaretçilerine yürüyüş yapmak, fotoğraf çekmek ve doğal yiyeceklere ulaşma olanağı sunmaktadır. Bölge 2006 yılında Termal Turizm Merkezi olarak ilan edilmiştir. Termal Turizm Merkezi alanında bulunan Hıdırlar kaplıcası kükürtlü sıcak suları ve çamur banyosu ile şifa dağıtmaktadır. Kum Ilıcasında ise, ikisi kaynak grubu şeklinde olmak üzere 8 adet kaynak bulunmaktadır.
Yenici özgü yöresel kelimelerden bazıları. Örfene - Dada - Cungu - Bıldır - Ayink - Tete - Hincik - Yavuz - Kostak - Gali - Hışdınma - Ingas - Yalım - Hampa - Encek – Babıç -Urba - Göynek - Maşınga - Tümbek - Dibek - Kulü - Bön – Buyu - Bostan - Setre - Hire - Yalak - Yalık - Yalım - Gappanalı - Gocuk – Anteri - Goz - Bibi - Şinik - Kile – Dizme - Yavuklu - Susa - Ferece - Şavk - İsran - Yastaç - Künge - Harannı - Karamuk - Maşrapa - Löküs- Pereste – Sittir - Gödek - Patlangoz - Nacak - Hışır - Gandak - Yüklük - Ayakyolu - Çödür - Fıydır - Zere – Gaplangava – Tosba – Fistan - Bocut - Tokaç - Tokat – Ark- Bent- Büvelek - Cıbıl – İsran - Gayna - Tüleme - Govalak - Diiren - Yaba - Sini - İliştir - Dellenme - Vire - Büvet - Atamba - Kelter - Söbü- Yelve - Met - Gaşak - Yomlu - Hinci - Dümbek - Gizlence - Hürtmek - Gandalık- Çödür - Enik - Acep- Sinme - Yuka - Kötürge - Meci - Külak - Kelem - Saya - Gırnap- Yonga -Beze - Kaçamak - Bacana- Tokmak hamuru- Tirit- Kemre- Holluk - Yonga - Tatalı - Dinek susa - Tüğgeç - Zebil - Bırkalamak - Uyuntu - Dürü- Harannı – Cibirge – Çinte – Yaygı - Buyu- Gımıldama - Kumpir - Büvet – Yastaç – Gapçık – Talika - Şifon - Çırpı – Gandak - Gıdım - Havut - Marama - Geçemek - Dizme - Depinme - Şişirgen - Şavk - Külak - Irgalama - Şılak – Cilasım - Güvi - Künge - Kekme - Zebil - Okuntu - Oyurtmak - Sümdük - Yavuklu – Hınzır - Yalım – Sonuç olarak bakıldığında Türkiye Türkçesi, Osmanlı Türkçesinden devraldığı coğrafyada, bugünkü yayılım ve özellikleri ile yaşamını sürdürmektedir. Çanakkale Marmara Bölgesi’nde yer alması bir yarısı Asya’da diğer yarısı Avrupa da olması nedeniyle değişik şiveler çoğulluk gösterir. Yaşadığımız çevrenin sosyal ve kültürel hayatı tarihsel süreci ve doğa koşulları zihnimize, gönlümüze ve dilimize etki eder. Bu nedenle duygu, düşünce, davranış ve konuşmamız çevre özelliklerine göre biçimlenir. Ağızların oluşmasında da en önemli etken bu çevre özelliğidir. Bir ilin sınırları içinde bulan ilçelerinde toplumlar arasında konuşulan ses, söyleyiş ve yazımına kadar farklılık gösteren konuşma ve yazma biçimine ağız denir. Ağızlar, unutulmaya yüz tutan kelimeleri ve bu kelimelerin taşıdıkları kültürü muhafaza ederler. Mensubu olduğu dilin tarihî geçmişini aydınlatır ve o dile zenginlik katarlar.
Hoşçakalın
ERHAN TAYLAN