Yapıların depremde dayanıklı olması için özellikle zeminin uygun yapıda olması gerekmekte. Kaya zeminler diğer zemin türlerine göre en uygunudur. Yumuşak zeminler üzerine kurulmuş binaların hasar görme oranı kaya zemine göre çok daha yüksek. Kaya zemin deprem dalgalarını azaltır fakat yumuşak zemin deprem dalgalarının hızını çoğalmaktadır. Bu konu içerisinde mutlaka frekanslar ve yapı kalitelerinin de oldukça büyük bir önemi vardır.
Yapıda kullanılması gerekende fazla donat kullanıp bunu övünme kaynağı haline getirmek doğru bir davranış değildir. Donatların nerede ve ne şekilde bağlı olarak ciddi zararları olabilir. Binada kolonların olabildiğince az hasar görmesi ve elastik düzeyde yeterli olması gerekmekte. Zarar görecek kısımlar olacaksa da bunların kirişler olması gerekmektedir. Kirişlere olması gerekenden fazla donatı koyarsanız kolonlar deprem sonrası normalinden daha fazla hasar görebilir. Ağır hasar gören kolon sonrasında binanın ayakta kalması mümkün olmayabilir. Kirişlere gereken düzeyde donat koyulması hasarın bina üzerindeki hasarı düşürür ve bina, deprem sürecini ayakta kalarak tamamlar.
Deprem sonrası yıkılan birçok yapıda deniz kumu kullanıldığına rastlanmıştır. Deniz kumu aslında kötü bir kum değildir lakin içindeki tuz oranı ve deniz kabukları gibi istenmeyen, kumun yapısını bozan maddelerden ayıklanmadığı için yapıyı büyük oranda tehlikeye sokuyor. Yapımında deniz kumu kullanılan binalardan alınan örneklerde deniz kabuğundan dolayı betonda boşluklar oluşuyor. Dolayısıyla binanın dayanıklılığında büyük oranda bir düşüş meydana geliyor. Uzmanlar deniz suyu ve kumunun barındırdığı tuz oranı nedeniyle betonun geçirimsizliğini olumsuz etkilediğini dile getiriyorlar. Betonun içine karbondioksit ve oksijen gibi maddelerin geçmesi sonucu donatlar paslanmaya maruz kalıyor. Paslanan donatlar zaman içerisinde dökülmeye başlıyor ve malzemenin çapı gittikçe azalıyor.
Bina Dayanıklılığı İçin Ek Önlem
Su yalıtımı binada kullanılan betonun sağlığı açısından çok önemlidir. Su yalıtımı kullanılmayan yapılarda çoğu zaman duvar ve kolonlarda bozumalar oluşur. Eğer su yalıtımı var fakat kullanılan beton kalitesiz ise beton ile suyun bir araya gelmesi çok daha risklidir. Bodrum katın ve kolonların rutubete sahip olması su yalıtımı olmadığının işaretidir.
Yapımı bitmiş binalarda sonradan da dahil edilebilen karbon elyaf kolonlara uygulandıktan sonra deprem karşısında müthiş oranda dayanıklılık sağlıyor. 2019 yılında Yalova’da iki aynı özellikteki yapıda test edilmiştir. Birinin kolonlarına karbon elyaf kaplama uygulanıp kısa süre içerisinde test gerçekleşmiştir. 7,3’lük bir deprem şiddeti verilmesi sonucunda biri yıkılmış, biri ise ayakta kalmıştır. Karbon elyaf kaplama, uygulanması kolay olduğundan ve şuan oturulan konutlarda da rahatça kullanılabildiği için binaların dayanıklılığını önemli ölçüde arttırmaktadır.
Deprem Anında Frekanslara Göre Etkilenme
Depreme dayanıklı binalar, Gölcük depremi 1999 yılından sonra önemini daha çok arttırdı. Gölcük depreminden sonra her alanda gerekli çalışmalar yürütüldü. Şartnameler, Sahada yapılan imalatın kalitesi konusunda yeni kurallar, yeni yönetmelikler düzenlendi ve geliştirmeler yapıldı. İnşaat alanında 1999 yılından öncesine bakıldığında çok daha aktif bir denetim mevcut.
Deprem bilindiği üzere fay hatlarında hareketi doğrultusunda oluşan enerji dalgasıdır. Depremin odak noktasından itibaren yer kabuğu üzerinde yayılarak ilerler ve depremin şiddetine başlangıç noktasından azalarak devam eder. Deprem dalgaları binalara ulaştığı zaman hareket meydana getiriyor. Harekete maruz kalan yapı yüksekliğine ve ağırlığına bağlı olarak farklı derecelerde yapı içeresindeki bireyleri etkiliyor.
Deprem frekansı ve bina çeşitlerine göre birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda yüksek ve çok katlı binalarda düşük frekans niteliğindeki depremlerden daha çok etkilenir. Etkilenme sonucu sallantısı saniyeler içinde artar ve deprem kesildikten saniyeler sonra etkisini yitirir. Örnek göstermek gerekirse 2011 yılında gerçekleşmiş olan Tokyo depremi 8.9 büyüklüğünde olup çok katlı diğer yapılara göre çok daha fazla hasar almıştı. Tüm yapılara uygulanan kuvvet eşittir fakat yapı karakteristik olarak farklı tepkimeler oluşturuyor.
Düşük frekans yerine frekansın biraz daha fazla olduğunu düşünürseniz bu durumda da orta yükseklikteki binalar, çok katlı ve az katlı yükseklikteki binalara göre çok fazla sallanmaya başlar. Hızlı bir frekansta ise diğer yapılardan anlaşılacağı üzere bu sefer düşük katlı binalar sallanmaya başlar. Hızlı frekanstaki bir deprem yüksek ve orta binalara hasar vermesi eğer büyük bir şiddete sahip değilse hasar vermesi pek olası değildir. Binanın fazla sallantı içerisine girmesi de o binanın zayıf ve dayanıksız olduğunu göstermez. Hasar vermesi olası değil demek sadece depreme dayanıklı olarak inşa edilen binalar için geçerlidir. Depremin en büyük dostu unutmayın ki insan canını hiçe sayıp yanlış malzemeleri kullanarak, yanlış temel hazırlanarak, yanlış mimari tasarım uygulanarak, bu konuda ehliyetsiz kişilere yaptırılan yapılardır.